Krallar ve hükümdarlar ile onlara ait muhteşem eserleri barındıran müze şehirdir Diyarbakır. Dünyanın en uzun surlarından birini asırlardır koruyan tarihi ve nadide bir kenttir Diyarbakır. Bugün sizleri tarihi İçkale’de bulunan Hz. Süleyman Camii’ye götüreceğim sizi. Düşün peşime, görmeniz lazım.

 

 

 

Diyarbakır, dinlerin ve medeniyetlerin buluştuğu antik bir kenttir. Birçok peygamberi bağrında misafir eden kutsal bir şehirdir. Bilinen ve bilinmeyen kabirleriyle yüzlerce sahabeye ev sahipliği yapan özel bir bölgede bulunur. Ashab-ı Kehf’e atfedilen mekanlardan birini içinde bulunduran mübarek bir diyardır. Diyarbakır, İslam aleminin 5. Harem-i Şerifi’ne sahip kutlu bir şehridir. Yahudilik ve Hristiyanlık gibi iki semavi dinin manevi değer ve eserlerine beşiklik eden kadim bir coğrafyadadır Diyarbakır.

 

 

 

 

Tarihi İçkale’de bulunan Hz. Süleyman Camii’nin en önemli özelliği, Hz. Ömer döneminde şehrin fethinin buradan başlamış olmasıdır. Minaresindeki kitabeye göre 1155-1160 yılları arasında Nisanoğlu Ebul Kasım tarafından yaptırılan cami adını, fetih sırasında şehit düşen ve Halid Bin Velid’in oğlu olan Hz. Süleyman’dan alır. Şehrin Araplar tarafından alınışı esnasında şehit düşen kimi kaynaklara göre 25 kimi kaynaklara göre de 27 sahabenin mezarının burada bulunduğu rivayet edilir. Yılın her mevsimi ziyaretçisi eksik olmayan Hz. Süleyman Camii’ne her perşembe akın eden kadınlar, yüreklerini ona açarlar. Adaklar adanır, hayır duaları edilir ve kalpten geçen tüm dilekler dile gelir burada.

 

 

 

 

Diyarbakır, 640 yılında İyaz bin Ganem tarafından fethedilmişti. Müslüman orduları el-Cezire’nin (Kuzey Mezopotamya) büyük bir kısmını barışçı yollarla ele geçirdi. Müslüman tarihçiler, el-Cezire’yi kolay bir şekilde fethedilen ülke olarak gösterdiler. Gelin şimdi hep birlikte Amid’in nam-ı diğer Diyarbakır’ın fethedilişine birlikte göz atalım:

 

 

 

 

Müslüman ordusu, Hz. Ömer’in halifelik döneminde Mısır, Irak, Suriye, Mezopotamya, İran ve Doğu Anadolu’yu kısa bir süre içinde fethetti. Bu fetihler İslam tarihinin değil, aynı zamanda Ortadoğu, hatta dünya tarihinin en önemli ve dikkat çekici konularından biridir. Bilindiği gibi Müslümanlar, daha Hz. Muhammed (ö.632) hayattayken Arabistan’ın tamamına hakim olmuşlardı. Ebubekir’in halifeliği (632-634) zamanında Irak ve Suriye’de bazı askeri başarılar elde edilmiş, ancak büyük fetih hareketi Ömer’in halifeliği (634-644) zamanında olmuştur.

 

 

 

 

Diyarbakır veya o zamanki adıyla Amid’in fethi de bu dönemde gerçekleşmiştir. Diyarbakır şehri, Arap coğrafyacılarının Cezire dedikleri bölgenin Diyar-ı Bekr kısmı içinde yer almaktadır. Diyar-ı Bekr bölgesi, Amid (Diyarbakır), Meyyafarikin (Silvan), Hısn Keyfa (Hasankeyf), Erzen, İs’ird (Siirt), Mardin, Düneysir (Kızıltepe) gibi önemli şehirleri ve çok sayıda sağlamlaştırılmış kaleyi kapsamaktaydı.

 

 

 

 

 

Amid’in içinde bulunduğu Cezire bölgesinin Diyarbekir kısmı, Miladi III-VI. yüzyıllarda Bizans ile Sasaniler arasında yoğun mücadelelere sahne olmuş, İslamiyet ortaya çıktığı sıralarda ise, son defa Bizans hakimiyeti altına girmişti.

 

 

 

 

 

 

Yüzyıllarca süren Bizans-Sasani Savaşları, her iki devleti de zayıflatmış ve bu suretle Müslüman Araplar’ın yolunu açmıştı. Araplar, hatıralardan silinmesi mümkün olmayan Yermuk Savaşı’nda (20 Ağustos 636) Bizans kuvvetlerine karşı büyük bir zafer kazanarak Suriye’yi fethettiler. Bunun sonucunda Bizans kuvvetlerinin devlet merkezi İstanbul ile irtibatları azalmıştı. Bu sırada 17/638 yılında Hz. Ömer, Cabiye denilen yerde kumandanları ile yaptığı toplantıda Suriye’nin güvenliğinin sağlanması için Cezire bölgesinin fethine karar vermiştir. Hz. Ömer, 18/639 yılında Suriye Valisi Ubeyde’ye bir mektup yazarak Cezire’nin fethedilmesini emretti. O da Iyaz b. Ğanm’ı 8 bin kişilik bir kuvvetin başında bölgeye gönderdi.

 

 

 

 

 

 

Iyaz, Rakka’dan bölgenin fethi harekatını başlattı. Cezire’nin fethine girişilmesinin önemli bir sebebi de Müslümanlar’ın Suriye’nin o zamanki başkenti Humus’u kuşatmaları sırasında bölgedeki Hıristiyanlar’ın Bizans’a destek vaad etmiş olmalarıydı.

 

Rivayete göre Iyaz b. Ğanm 27 Mayıs 638 tarihinde, İslam ordusunun başında Amid önlerine geldiği sırada, şehir Bizans’a tabi olan Meryem adından bir vali tarafından idare edilmekteydi. Bu vali, çocukluğunda Bizans’ın ihtişamlı günlerini, İstanbul ve Amid’in kuruluş hikayelerini çok dinlemiş ve Amid şehri onu büyülemiştir. Iyaz b. Ğanm, ordusu ile Amid önlerine gelmiş ve şehri kuşatmaya başlamıştır.

 

 

 

 

 

Şehrin kuşatılması sırasında ordu kumandanı Iyaz b. Ğanm Babu’t-Tell’i (Mardin Kapı), Said b. Zeyd’in Babu’r Rum’u (Urfa Kapı), Muaz b. Cebel’in Babu’l-Cebel’i (Dağ Kapı) ve Halid b. Velid de Babu’l-Ma (Yenikapı)’yı tutmuştur. Müslümanlar, şehrin sulh ile kendilerine teslim edilmesini istemişlerdir. Ancak, girişimlerden sonuç alınamamış, iki tarafta zaman kazanmaya ve askerilerine moral ve cesaret vermeye çalışmıştır.

 

Şehrin Bizans valisi, Müslüman askerlerin şehri dört taraftan sardığını, Ashab-ı Resul’un şehri kuşattığını görünce, kiliseye giderek devletin ileri gelenleriyle toplanmış ve onlara şu konuşmayı yapmıştır: “Araplar yurdumuza girdiler, şehrimizin önünde karargah kurdular, bunlar şehrimizi almaya tamah etmişler. Siz iyi biliyorsunuz ki, bu şehir Diyar-ı Bekr bölgesinin kilididir. Onu ele geçiren, bütün bölgeyi almış olur ve İsa Mesih’in hakimiyeti son bulmuş olur, Onun dini bu ülkede desteksiz kalır. Bizans’a bağlı kral ve prensler, Hıristiyanlığın yüce şahsiyetleri ve bütün Hristiyan evlatları bize bakıyor, bizim ne yapacağımızı gözlüyorlar. Siz geçmişten biliyorsunuz ki bunlar burada yüz sene de kalsalar şehrinizi alamazlar. Dininiz uğruna bunlarla savaşınız.”

 

 

 

 

 

 

Buna karşılık İslam ordusu başkumandanı Iyaz b. Ğanm de Amid’deki yönetimin kendileriyle savaşma kararını öğrenince askerlerine şu konuşmayı yapmıştır: “Biliniz ki bu şehir çok iyi bir korumaya sahiptir. Burası Diyar-ı Bekr’in gözüdür. Allah buranın fethini bize nasip ettiğinde Müslümanlar bütün bölgeye hakim olacaklardır.

 

Iyaz, bundan sonra ne yapılması gerektiği konusunda, yakın çevresindekilere görüşlerini sormuş, bunun üzerine Halid b. Velid şunları söylemiştir: Şunu biliniz ki biz maddi güç ve sayımızın çokluğu ile değil, belki Allah’ın yardımı ve Hz. Peygamberin bereketi sayesinde bir yere hakim oluyoruz. Nitekim peygamberimizin bu konuda bize vaadi vardır. Allah’ın dediği olur. Eğer bunlar şehrin dışında bir yerde savaşmak isterlerse bu bizim işimizi kolaylaştırır. Fakat biraz sabredelim. Sabrın sonu zaferdir. Belki beklenmedik gelişme olur. Bu kadına bir mektup yaz. Onu önce korkut, sonra da güzel vaadlerde bulun, umut ver. Umarız ki Allah yardım eder ve onu imana getirir.

 

Amid’in Bizans valisi, şehrin kendilerine teslim edilmesi için Müslümanlar’ın yaptığı çağrı üzerine askerlerini toplamış ve onlara şu konuşmayı yapmıştır: “Bu Araplar’a teslim olursak Bizans ülkesini doğudan batıya kadar küçük düşürmüş oluruz. Kuşatma daha bir sene bile sürmeden şehrinizi Araplar’a nasıl teslim edersiniz.  Üstelik şehriniz en iyi korunan yerlerden biridir. Burada ihtiyaç duyduğunuz her şey var. Diyar-ı Bekr çevresindeki kral ve prensler bana mektup göndererek “şehri teslim etme” dediler. Zaferimiz için askerleriyle yardıma geleceklerini ve bizi Araplar’dan kurtaracaklarını vaad ettiler.

 

 

 

 

 

Müslüman ordusunun kuşatması 5 ay sürmüş ve bu süre içinde yürütülen diplomatik faaliyetler sonuçsuz kalmıştır. Amid’in fethinin son aşaması ise şu şekilde olmuştur:

 

Müslümanlar Amid önlerinde 5 ay kaldılar. Halid, her gün askerleriyle şehri çevreleyen surların etrafını dolaşıyordu, ancak bir çıkar yol bulamıyordu. Nihayet dışarıdan içkaleye çıkan bir tünel keşfedildi. Bunu öğrenen Halid askerlerine hitaben “Ben bu tünelden şehre girmeye karar verdim. Sizden canlarını Allah’a ve resulüne feda etmeye hazır yüz adam istiyorum”, dedi ve onların maneviyatını artıran sözler söyledi. Askerlerinin arasından yüz kişi seçti ve onlardan savaşmaya hazır olmalarını istedi. Tünel dar olduğu için, ancak 30 kadar sahabi şehrin içkale kısmına girebildi. Ardından kaleden açılan kapıyı kırarak şehre girmeyi başardılar. Meydana gelen çarpışmalarda Müslümanlar üstünlüğü sağladılar. Şehrin valisi yenilgiyi görüp, daha önceden kaçmış, halk ise ferya-ü figan ediyordu.

 

 

 

 

 

Şehre giren Iyaz, halkın meydanda toplanmasını emretti. Verilen emir üzerine silahlarını şehir meydanında onun önüne attılar. Iyaz toplanan halka şu konuşmayı yaptı: Allah size karşı bize zafer ihsan etti. Sizden kim ki Müslüman olursa malını, mülkünü ona bırakırız, kim de bunu kabul etmezse ona dilediğimizi yaparız.”

 

Halkın yaşlıları ve büyükleri ise şöyle dediler: “Allah size güzel sabrınız, iyi kalpliliğiniz, adaletiniz, insaflı olmanız ve iyi muameleniz sayesinde zafer nasip etti. Şu anda biz sizin merhametinize kalmışız, bize kıyamet gününde sizi mükafata nail edecek bir muamele ile davranınız.”

 

 

 

 

 

Iyaz’ın “Allah affedicidir, bağışlamayı sever, biz de sizi affettik demesi üzerine şehir halkı “Mademki bizi affettin biz de senin dinine giriyoruz” demiş ve çoğu İslam dinini kabul etmiştir. Iyaz, Müslüman olmayanlara da ertesi yıldan başlamak üzere cizye uygulaması getirildiğini söylemiş ve silahlarını toplatmıştır. Müslümanlarla şehirdeki Bizans kuvvetleri arasında ufak çaplı çatışmalar yaşansa da sonuç olarak Iyaz Amid’i sulh yoluyla ve Ruha (Urfa) Barış Antlaşması hükümlerine göre fethetmiştir. Amid’i fethettikten sonra Iyaz, etrafta bulunan kaleleri fethe çıkmıştır.

 

Tüm bunları neden anlattık. Çünkü, tarihi boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapan Diyarbakır’ın İslam hakimiyetine girmesi, Hz. Ömer devrinde gerçekleşmiştir. Aralarında bine yakın sahabinin bulunduğu sekiz bin kişilik ordusuyla Diyarbakır önüne gelen kumandan Iyaz b. Ğanm’ın gayretleri sonunda uzun uğraşlardan sonra kale fethedilmiştir. Diyarbakır’ın alınmasına kale surlarında gizli bir yol keşfederek şehre giren meşhur sahabi Halid b. Velid’in de büyük katkıları olmuştur. Çarpışmalar esnasında yirmi dört sahabi ile birlikte oğlu Süleyman’da şehit düşmüştür. Diyarbakır’ın kutlu misafirleri olan bu sahabiler, bugün Hz. Süleyman Camii avlusundaki şehitlikte yatmaktadırlar. Bu sebeple Diyarbakır şehri inanç turizmi açısından büyük bir potansiyele sahiptir. Anadolu topraklarında sahabilerin izlerini görmek isteyenler, Diyarbakır’a gelerek bu kutsal mekanları ziyaret edebilirler.

 

Son olarak bu güzel fotoğrafları temin etmemde bana hızla yardımcı olan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne teşekkürlerimi sunar, memleketime hasretle selam ederim.

©2024 Anadolu Gezi Rehberi

veya

Kullanıcı Bilgileriniz İle Oturum Açın

veya    

Bilgilerinizi Unuttunuzmu?

veya

Create Account