Gündem ne olursa olsun; tarihimizdeki bu önemli günü ve bunu yaşatan kahramanlarımızı anmadan 18. Mart’ı geçiremezdik.

Çanakkale Destanı yazılırken, yurdun her yerindeki 18’lik delikanlılardan sonra; sıra 1815’lilere gelmiş.

15 yaşındaki ‘çocuklar’ın eline verilen silahlarla; sadece millet sevgisi ve imanla kazanılmış bir savaş olmuş bu!

İmkansızlıklar içinde, yeterli yiyecek giyecek silah olmadan, cepheye canını, yüreğini taşıyarak yazılan gerçek bir destan!

İşte bu destanı yazan ‘15’lik bi delikanlıyla geride bıraktığı aşkı ve hüznü anlatan bi türkü aslında ‘Hey onbeşli’.

Evet şu anda dünya, her gün yeni bir felaketle, her gün ayrı bir senaryoyla uyanmanın telâşında.

Benim canım ülkem aslında yıllardır ayrı bir gündemle uyanmaya alışık ki, ülkenin son yıllardaki hâlini izleyen Corona bile, Türkiye’ye geç geldi!!

Bu ülke için yıllardır bitirilmeyen iç savaş ortamında yitirdiklerimiz yetmezmiş gibi başka ülkelerin iç savaşına tedbirsizce gönderilen evlatlarımızın şehit oluşunun üstünden günler geçmeden, yeni bir gündemle, şehit sayımız, ailelerine teslim edilebildi mi, orda ne işimiz vardı, herşeyin üstü örtüldü, yeni gündeme kadar, iyi uykular Türkiye!

Bugün Gazi Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarını, tüm kahraman şehitlerimizi anarken ‘şehitlik’ kavramının günümüzdeki anlamını da sorgulamadan geçemiyorum.

Kelime anlamını araştırınca özünde ‘Allah yolunda savaşırken ölen Müslümanlar’a ‘şehit’ denir.

‘Vatan-millet kutsal duyguları eşliğinde; vatanı uğruna, görevi başında işini yaparken ölen insanlara da bu mertebe uygun görülmüş; vatanı ve aynı bayrak altında yaşadığı insanları korurken veya onlara hizmet ederken ölen polis, asker, itfaiyeci, doktor, hemşire, ambulans şoförü bu duruma uyan herkes ‘Şehit’ sayılmıştır.

Ülkemizin yaşadığı dönemlere göre, devlet tarafından verilen başka şehitlik mertebeleri de oldu; misal terör saldırılarında ölen zavallı insanlarımızdan şehit olarak bahsedildi.

Peki maçtan çıkmış evine giderken, yolda yürürken, havaalanında kardeşini beklerken, işten çıkıp servisle eve dönerken, demokrasi için halay çekerken; ‘kim için, ne için, hangi ülkenin savunması-mücadelesi için, hangi bağımsızlık için, hangi cihad için, hangi etnik grubun hangi dini inanışın kurallarına uymak için, kimin çıkarları için’ olduğu belli olmayan, kendini patlatacak kadar programlı eğitilmiş yaratıklarca yaşam hakkına son verilmiş binlerce insan ‘şehit’ miydi??

Ne için öldüklerini onlar bilmiyorlar, peki biz biliyor muyduk? Bu mertebeye onları çıkaran kimdir? Bu kararı ‘bu ülkede güvende yaşama hakkımı sağlamak göreviyle sözde demokratik ülkemin, sözde benim seçtiğim devlet adamları mı’ verdi acaba?

İnsanlara ‘ben senin çocuğunu koruyamadım ama şehitlik ünvanı verdim ve cenneti de ‘garantiledim’ şeklinde ‘politik şehitlik’ denilen bi sıfat mı vardır?

Onlar 18. Mart. 1915′ te, ülke topraklarımızı savunmak için, bir avuç toprağımızı düşmanlarımıza vermemek uğruna savaşıp şehit oldular.

Önceden yazılan bir senaryonun uygulanıp binlerce masumun öldürüldüğü sahte destanlardan değil, ‘milli mücadele için’ yapılan gerçek savaşların gerçek kahramanlarıydılar.

Başlarında, savaş meydanında, cephede aktif olarak yer alan Başkomutan Mustafa Kemal vardı ve tek amaç vatan topraklarını savunmaktı.

Bu ülke; onlara ve ne yazık ki her an kardeşin kardeşe düşürüldüğü şarkta veya petrolün ve paranın yeşili uğruna ülkemizi harcamaya çalışan ülkelerin savaşında Suriye’de, Libya’da, İdlib’de verdiği, vereceği yüzlerce şehide minnet borçludur.

Ruhları şâd olsun, onların canlarını verdiği bu ülke ve Cumhuriyet göz göre göre elden giderken, yattıkları yerde onlara vermediğimiz huzur için bizi affetmesinler!!

Onlar affetse, şanlı zaferlerle Türk’ü dünyaya duyuran tarih; onu harcayanları asla affetmeyecektir!

Dr. Figen Demir Kardeş

©2024 Anadolu Gezi Rehberi

veya

Kullanıcı Bilgileriniz İle Oturum Açın

veya    

Bilgilerinizi Unuttunuzmu?

veya

Create Account