Karamürsel’in köylerini gezerken Kızderbent Dayanışma ve Kalkınma Derneği Başkanı Enver Demirsoysal ve ekibi, o bölgeye geleceğimi öğrenmişler, yolda karşıladılar. Nezaket gösterip öğle yemeğinde konuk ettiler bizi. Ardından köy meydanındaki uluçınarın dibinde çayımızı içtik, köylülerle hasbıhal ettik. Sonra aynı bölgeye yapılması planlanan 4. taşocağının yollarına düştük. Başkan Demirsosyal ile heyecanları ve üzüntüleri gözlerinden okunan gencecik ekibinin anlattıkları ve gördüğüm manzara karşısında ben de kahroldum. Görüşmemizin üzerinden biraz zaman geçse de yazmadan edemedim sevgili okur.

 

Dernek Başkanı Demirsoysal bakın bize neler anlattı: Kızderbent Mahallesi’nin güney kısmında yer alan Bursa’nın İznik ilçesi Bayındır Köyü sınırları içinde 2 adet özel bir adet DSİ tarafından işletilen toplam 3 adet taş ocağı var. Kızderbent’in şırıl şırıl buz gibi akan enfes kaynak suyunun bulunduğu dağlık alana bir tane daha taş ocağı yapılmak isteniyor. Hali hazırda 3 taşocağı olan bir bölgeye 4.’yü yapmak hangi akla sığar çözemedim. Köye bakınca  devletten teşvik almış tarımsal alanları, hayvan ağıllarını, meraları, arıcılık alanlarını görüyorsunuz. Birkaç sene önce köyümüze tarımsal destek veren yetkililer, şimdi de aynı bölgeye taş ocağı yapmak istiyor. Hemen karşımızda Hereke örneği var, Karamürsel’den bakınca direk onu görüyoruz. Kızderbent’in de Hereke gibi olmasını istemiyoruz. Şimdi sizlere neden köyümüze taş ocağı istemediğimizi bilimsel nedenlere dayandırarak anlatacağım:

 

Taş ocağı doğaya kesinlikle  aykırıdır

Nerede olursa olsun bir taş ocağı doğaya kesinlikle  aykırıdır. Bu aykırılığın olumsuz etkileri öncelikle taş ocağının bulunduğu yere,  etkilediği alanın bitki örtüsüne (Orman, çayır, tarla, çıplak arazi  vs),  alan olarak büyüklüğüne, kullanılma süresine,  jeolojik ve topoğrafik yapıya (durgun su alanına, göl, dere, nehir, denize yakınlık, erozyondan etkilenme) bağlı olarak değişir.  Taş ocağının, örneğin ormanlık bir alanda, bir sulak alanda, bir nehir veya gölün yakınında olması son derece olumsuzdur. Yanı sıra bu ocaklar ender rastlanan jeolojik ve topoğrafik  yapılara, arkeolojik  eserlere bilimsel olarak gerekli uzaklıkta olmalıdır. Çünkü bunların tozlar ve sarsıntılardan  etkilenmemesi  mümkün değildir. Böyle yerlerde  taş ocaklarının olumsuz etkilerinin kat ve kat artacağı kesindir.  Bunun dışında yer seçiminde yapılması gereken  en önemli çalışmalardan biri toprak ve bitki örtüsüne bağlı olarak  tesis yeri ve o tesisin etki alanı içinde endemik bitkilerin (Yaşam alanı belirli bir yerle sınırlı bitkiler) veya ender olarak bulunduğundan korunması  gerekenler sınıfına alınmış  bitkilerin olup olmadığının belirlenmesidir. Bu konuda bir başka önemli nokta taş ocağının oluşturacağı çirkin görüntüdür. Yeşil bir örtüye sahip bir yörede taş ocağı  açılarak oluşturulmuş, sadece kayadan ibaret çıplak bir alan kadar çirkin bir görüntü olamaz. Bu nedenle dünyanın bütün ileri ülkelerinde taş ocakları, yollardan ve çevre yerleşim alanlarından  görülmeyecek yerlerde açılmaktadır.

 

Çevredeki bitki ve hayvanlara zarar verir

Bir taş ocağının bulunduğu yerde  ve çevredeki bitki ve hayvanlara zarar vermesi kesindir. Bu zarar orman oluşturmayan bitkilerle kaplı alanlarda da olacaktır.  Ancak bu konuda en yoğun zararın taş ocağının yerinin yanı sıra depolama alanları, cüruf yığınları, yapay havuzlar ve faaliyetle ilgili altyapılar, binalar ve erişim yolları nedeniyle orman sahalarının  tahrip edilmesi ve ortadan kaldırılması ile verileceği kesindir. Bu zararın ilk aşaması bütün canlıların yaşamını dolaylı  olarak olumsuz etkileyen havadaki karbondioksit artışına dolaylı olarak  katkı ile ortaya çıkar. Çünkü ormanlık alanın azalması  sonucu  ağaçların ve diğer bitkilerin  fotosentez yoluyla havadan alacağı karbondioksit miktarında azalma olacaktır. Bunun bir başka sonucu taş ocağının açıldığı alanda oksijen üretiminin  azalmasıdır. Üstelik, taş ocağı nedeniyle  bir orman alanının ortadan kalkması sonucu ölü örtü ile ölü ağaçlardan ve yapılan kazılar  sonucu topraktan karbondioksit salınımı olacaktır.

 

 

“Biyolojik Çeşitlilik” bozulacak

Bir orman alanının ortadan kalkışı arazide doğal su birikiminde de kayıp demektir. Çünkü orman doğal su deposudur. Orman tahribatıyla bitki ve hayvanların yaşam ortamlarının bozulması  son derece olumsuz sonuçlar doğurur. Çünkü her canlı türünün yaşadığı, geliştiği, çoğaldığı  bir yer vardır. Bu yer yeryüzünün  özel bir kısmı, hava, toprak ya da sudur. Bir kıta kadar büyük olabildiği gibi  çürümüş bir ağacın gövdesi veya bir böceğin bağırsağı kadar küçük olabilir. Bu yaşam yerleri bir yerde bir araya geldiğinde “Biyolojik çeşitlilik” oluşur.  Taş ocağı yüzünden ormanın tahribatı sonucu çeşitli bitkiler, hayvanlar, mantarlar, büyük kısmı henüz bilimsel olarak belirlenmemiş virüs, bakteri vs gibi mikroorganizmalar, predatörler ve parazitlerin, milyonlarca tür  halinde, belirli bir denge içinde bu yerlerde birlikte yaşayarak oluşturduğu   “Biyolojik çeşitlilik” bozulacaktır. Yakın zamanda yapılmış araştırmalara göre bu bozulmanın sonucunda  “Ağaçların kesildiği ve faunanın öldüğü yerde, yerel mikroplar molozdan yükselen toz gibi kendilerini uçarken bulmakta ve sonrasında hayatta kalmak için yeni konukçular arayışıyla salgınlar oluşturacak  şekilde yayılmaktadırlar. Yani daha basit bir anlatımla tahrip edilen orman alanlarından  virüs, bakteri ve mikrop gibi mikroorganizmalar yayılabilmektedir. Bu durumun taş ocağının  bulunduğu yer  ve çevresinde  farklı zamanlarda ve türlü şekilde ortaya çıkması da mümkündür. Çünkü hayvanlar dünyasında faunaya ait canlıların  gürültü, toz, kirlilik, insan varlığı, yük taşıma çalışmaları  gibi  uygulamalardan rahatsızlıkları farklıdır.  Bu durum onların  üreme, beslenme, dinlenme veya coğrafi dağılım ve göç açısından kapasitesini etkilemektedir. Onların hayatta kalma süreleri azalmakta, çoğalma kapasiteleri düşmekte ve  taş ocağının etki alanından uzaklaşmalarına  da sebep olmaktadır. Hayvan topluluğunun (Fauna) bu şekilde  etkilenmesi  ender bulunan veya nesli tükenmekte olan türler söz konusu olduğunda çok daha fazla önemlidir. Bu durumda komşu alanların, bunların barınmasını sağlayacak nitelikte olup olmadığı da belirlenmeli, olmaması halinde taş ocağı için başka yerler aranmalıdır.  Taş ocağı  kurulumunda tahribata uğramaları  nedeniyle  bitkilerin hem alan ve hem de tür çeşitliliği açısından kayba uğraması kesindir.

 

 Sular kirlenir ve azalır

Sular kirlenir ve azalır. Taş ocaklarının, yakın veya uzak su kaynakları ve sulak alanlar üzerinde, miktar ve nitelik açısından olumsuz etkileri olur. Yüzeysel sular kadar yeraltı suları kirlenebilir ve akış yönlerinde değişim olabilir. Taş ocaklarından çıkan atık katı materyaller sular ile taşınır ve  kavuştuğu diğer suları kirletir. Bu uygulamanın dışında katı atık malzemeler  eğimli arazilere yığıldığında, bir süre sonra aşağıya kayarak değerli araziyi veya bir dere yatağını kullanılamaz hale getirebilir ve suyunu kirletebilir. Bunlardan çevredeki akar sulara, sulak alanlara, göllere  ve denizlerin kıyı sularına taşınan kil ve tozlar kirliliği yayarlar. Bu kirleticiler sularda kısa zaman içinde çökmediği için balıkların solungaçlarını tıkayarak onların ölmelerine neden olur. Bu oluşumlardan daha vahim olmak üzere taş ocağından arta kalan çukur alanlar, çoğu yerde doldurulmadığından çöp vs atık maddelerin biriktirildiği, lağım atıklarının boşaltıldığı bir pislik çukuruna dönüşür. Yurdumuz bunun örnekleriyle doludur.  Bu kirletici atıklar yeraltı sularına sızarak, içme sularını da kirletir. Bu nedenle acağın terk edilen kısımlarının  toprakla duldurulup yeşil bir örtüye kavuşması önceden hukuksal yolla da garanti edilmelidir.  Özetlersek; Taş ocağının olduğu yerde yeraltı ve yerüstü sularının kirlenmesi hemen hemen kesindir. Yasal yükümlülükler temelinde, taş ocağı  işlemecisinin yıkama suyu, asit drenajı ve kirleticilerin yeraltı suyuna geçme riskini azaltmak için önlemler almasını sağlayıcı yasal tedbirler  gereklidir.

 

Soldan Sağa: Burak Başsayel-Tolga Demirtürk-Enver Demirsoysal-Ömer Ersoy-Ali Soytürk

Oluşan tozlar bitki, hayvan ve insanlara zarar verir

 Taş ocaklarından toz oluşacağı kesindir. Ancak  yayılan tozun miktarı, çalışma yöntemlerine, üretilen taşın yapısına ve yürütülen faaliyetlere (patlayıcılarla patlatma, yükleme, taşıma, ezilme vb.) bağlıdır. Taş ocaklarının bulunduğu alanda çevreye verdiği büyük zararın  en önemli kaynaklarından biri  ocaktan çıkan tozdur. Özellikle galeri patlatmalarında büyük kütlenin ufalanması bir anda büyük toz bulutunun oluşmasına neden olmakta, bu durum özellikle taş ocağına yakın yerleşim birimi ve yeşil alanların birinci derecede etkilenmesine neden olmaktadır. Bir diğer toz kaynağı ise ocağa bağlantı sağlayan yollardaki kamyon trafiğidir. Taş yüklemeleri  sırasında da etrafa toz yayılmaktadır. Açığa çıkan toz çevredeki bitkilerin yüzeyini bir tabaka halinde kaplar. Bu yüzden yaprakların  yüzeyinde bulunan stomalar (mikroskobik delikler) kapanmakta, bu da bitkinin gaz alışverişi yapmasını önlediğinden  solunum ve fotosentez azalmaktadır. Stomaların kapanması transpirasyonu (yapraklardan gözle görülmeyecek şekilde su buharı çıkışıdır) azaltacağından bitkilerin topraktan su alması güçleşmektedir. Çünkü  bitkilerde taçtan buhar halinde su kaybı bir tulumba aktivitesi sağlamakta ve bu kaybın karşılığı olarak topraktan su alımı olmaktadır. Diğer taraftan  yaprak yüzeyinde oluşan toz tabakası güneş ışığından faydalanmayı kısıtlamaktadır.  Bu durumda yeterli ışık alamayan yaprakta, zamanla klorofil sentezi de engellenmekte ve yapraklar sararmaktadır. Bu sürecin devam etmesiyle bitkinin büyüme hızı ve gelişmesi yavaşlamaktadır. Toz,  çevredeki bitkilerin çiçeklenme döneminde döllenmeyi önlediği için meyve oluşumunu da azalmaktadır. Bu nedenle  taş ocaklarına yakın tarım alanları büyük zarar görmektedir.  Yakın olan tarım alanları çıkan kireç tozundan dolayı da kireçlenmekte, kireç de toprağın asit-baz dengesini bozduğundan toprak olumsuz etkilenmektedir. Bu durum, taş ocaklarının etrafındaki alanlara bakıldığında bariz bir şekilde görülmektedir. Tozun bir başka etkisi de görsel kirliliktir. Yanı sıra, yukarıda açıklandığı gibi tozlar karıştığı çevre sularda balıkların ölümüne neden olmaktadır.  Bu nedenledir ki taş ocaklarının orman ve su üretim alanlarıyla yerleşim yerlerinin uzağında ve ağaçlandırılamayacak konumdaki kayalık arazilerde açılması gerekmektedir. Bitkilerin yanı sıra diğer canlılar da toz zararına uğramaktadır. Öyle ki kurulmuş ocaklardan uzak sayılabilecek yerleşim alanlarındaki insanların bile sağlığı olumsuz şekilde etkilenmektedir.  Bu yüzden taş ocakları çevresinde yaşayan insanlarda solunum yollarıyla ilgili rahatsızlıklara çok rastlanmaktadır.  Toz insanlarda göz ve cilt hastalıklarına da neden olmaktadır.

 

Zehirli gaz ve dumanlar sağlığa zararlı ortamlar oluşturmaktadır

Taş ocaklarında patlayıcıların ateşlenmesi ile oluşan zehirli gaz ve dumanlar sağlığa zararlı ortamlar oluşturmaktadır. Meydana gelen bu gazlar, yapılan yığınlar arasındaki boşluklarda, kırıklarda ve patlatma alanını çevreleyen kayacın çatlaklarında saklı kalmakta ve kayacın nakli ve kırılması sırasında ocak atmosferine karışabilmektedir. Patlayıcıların atımı sonucunda genelde karbonmonoksit (CO), azot oksitler (NOx), hidrojen sülfür (H2S), kükürtdioksit (SO2), hidrojen (H2), Metan (CH4), azot (N2), hidrojen siyanür ( HCN), hidrojen klorür (HCl), klorin gaz (Cl2), amonyak (NH3) ve  hidrokarbon bileşiklerinden oluşan gazlar çevreye yayılmaktadır. Hiç unutulmamalıdır ki kayaların erozyonu sonucu topraktan bütün canlılar için yüksek zehir etkisine sahip cıva buharlaşması da olmaktadır. Bu buhar ortama homojen olarak dağılmakta, uzun mesafeler gitmekte ve çok stabil olduğundan atmosferde bir yıl kadar kalabilmektedir. Çevrede oluşan atmosferik tozlar da onun taşınmasını sağlamaktadır. Çıkan gazların su ile birleşmesi sonucu asitli su akıntılarının oluşması da mümkündür.

 

 

Dinamit kullanımı sonucu oluşan patlamalar maddi ve psikolojik zarara neden oluyor

 Taş ocaklarında genelde dinamit kullanılarak yapılan patlatmalar doğal dengeyi, su yollarını ve çatlak-mağara sistemini bozmaktadır.  Değişen su yolları sebebiyle çevrede yaşayanlar, yaşamını ekip biçme ile kazanan çiftçiler ve toprakları zarar görmektedir. Patlatmadan kaynaklanan hava şokları yakındaki yapılarda kırık ve çatlaklara, pencerelerde kırılmalara ve insanların rahatsız olmasına neden olabilmektedir. Yayılmasında sıcaklık, nem oranı, havanın bulutlu oluşu, rüzgar yönü ve şiddeti gibi atmosferik koşulların etkili olduğu şok dalgaları insanlarda psikolojik ve fizyolojik etkiler yapmaktadır. Patlamalardan kaynaklı gürültünün dinleme ve anlama güçlüğü, dikkat dağınıklığı, iş verimi ve konsantrasyon azalması, uyku düzensizliği, sinirlilik, baş dönmesi gibi birçok olumsuz duruma neden olduğu bilimsel olarak belirlenmiştir.

 

Gürültü kirliliği olur

Taş ocakları faaliyetleri, farklı tür ve yoğunluklarda gürültülere neden olur. Kırma, eleme, kamyonlar, malzeme taşıma bantları vs gürültüsü yanı  sıra  daha aralıklı ancak şiddetli patlayıcı gürültüleri söz konusudur. Farklı tipteki gürültü ve titreşimlere canlıların duyarlılığı, türden türe değişir ve konuyla ilgili çalışmaların eksikliği göz önüne alındığında değerlendirilmesi zordur. Örneğin, büyük yırtıcı kuşlar, özellikle yuvalama alanlarının yakınında, insan varlığına karşı özellikle hassastırlar ve çok fazla veya çok yakın rahatsız edildiklerinde yumurtalarını bile veya terk edebilirler.

 

 

İstilacı bitki türleri artar

İstilacı bitkiler özellikle derinlik açısından yetersiz topraklarda da gelişip hızla artarlar ve geniş alanlara yayılarak başka bitkilere hayat hakkı tanımazlar. Taş ocaklarının işletildiği yerlerde oluşan toprak şartları bu istilacı türlerin hızla çoğalarak  kolonileşmesini kolaylaştırır. Bu durumda ekonomik açıdan, erozyonu önleme açısından veya besin olarak önemli bitkiler hızla alan kaybına uğrar. Tüm bu anlattığımız bilgiler değerli dostumuz Orman Yüksek Mühendisi Necdet Güler’in hazırladığı makalesinde mevcuttur. Güler’in İtalyanca’dan çevirdiği yayınlar arasında kaynakçası şu isimlerden oluşmaktadır: Anonim.Metalli pesanti. Effetti del mercurio sull’ambiente.LENNTECH, Anonim.2010.Documento di orientamento della commissione Europia su: Attivita estrattive non energetiche in conformita ai requisiti della rete NATURA 2000, Caruso.C. 2010. Le cave. IMPRESA OGGI. Ayrıca Kantarcı. D. (İ.Ü.Orman Fak. Emekli  Prof.Dr.) 2015, Madenlerin doğaya verdiği zarar. (TV konuşması)’ndan yaptığımız çıkarımlar ile elde ederek sizin için hazırladık. Huzurlarınızda değerli çevre dostu Orman Yüksek Mühendisi çevirmen Necdet Güler’e bizlere verdiği katkılardan dolayı teşekkürlerimizi sunuyoruz.

 

 

 

©2024 Anadolu Gezi Rehberi

veya

Kullanıcı Bilgileriniz İle Oturum Açın

veya    

Bilgilerinizi Unuttunuzmu?

veya

Create Account