İzmir Çeşme civarını keşfetmeye gittiğimde, altın kumlarıyla ünlü Türkiye’nin en güzel ve en büyük plajları arasında yer alan Ilıca’da konaklamak istemiştim. Fiyatları yüksek bulunca, civar köylere bakındım ve sonunda kendimi eşsiz huzur sığınağı Ildırı’da buldum. Mavi pencereli camlarından sakız sardunyaların sarktığı, mavinin en güzel tonunun beyazla kavuşup gözümü okşadığı Herakles Butik Otel’e rastladım.

 

Yunan mitolojisinin ele avuca sığmaz kahramanı Herakles. Meşhur Zeus’un oğlu Herakles. İnsanın doğaya karşı verdiği savaşta, direnmenin, yenilmezliğin ve mücadelenin gücünü simgeleyen Herakles. Kalbinde taşıdığı iyilikle insanları bela ve musibetlerden korumayı isteyen Herakles’in tanrıların ve doğanın insanoğlunun başına sardığı felaketlerin üstesinden gelerek insanlığa yardım ettiğine inanılır diye düşüncelere dalıvermiştim ki…

Otel sahibesi Melek Hanım’ın içten gülümsemesi beni buyur etti.  İşte o an gönül rahatlığıyla kalabileceğim, kendimi evimde hissedeceğim, kafamı dinleyebileceğim bir yer buldum kendime diye içimden geçirdim. Yol boyunca keşke tarihi küçük bir butik otel bulsam diye düşünen ben, aradığımı bulunca düşle gerçeğim adeta birbirine karıştı. Otelin denize hakim manzarası bildiklerimi unutturdu bana.

 

Sohbet esnasında anladım ki, meğer Herakles Otel’i gözümde gönlümde farklı kılan, 200 yıllık geçmişe sahip olan bir Rum Konağı olmasıymış. Geçmiş zamanların sakin ruhu, kokusu, dokusu, huzuru, mutluluğu konağın her bir köşesine sinmiş, ilmek ilmek işlenmiş adeta. İçim kıpır kıpır olmuş, karnımda kelebekler uçuşmaya başlamıştı konağı gezerken.

Melek Hanım’ın dedeleri 1924 yılı mübadele göçmenlerinden imiş, Selanik’ten Ildırı’ya gelip yerleşmişler. 45 yıl bu konakta yaşamışlar, 1969 yılında yaşanan deprem sonrası konağı terketmişler ve dönemin şartlarından dolayı restore edememişler.

34 sene de boş kalan konak, torun Melek Hanım ve eşinin devreye girmesiyle 2003 yılında projelenip, 2004 yılında yeniden hayata geçer. İç ve dış mimari projesi Melek Hanım’a ait olan bu antik konak, beni adeta çocukluğuma götürdü.

 

Her daim mis gibi çiçek kokan konağın limon çiçeği odasında huzurla koyun koyuna kaldım. Kadın eli değdiği her halinden belliydi. İşte bu da benim için ayrı bir mutluluk sebebiydi. Gece eşsiz manzaralı terasdaki sohbeti bırakıp uyumak istemiyor, sabah da gözümü açar açmaz kendimi teras keyfinde buluyordum.

Kahvaltı hazırlıklarını izlemek gibisi yoktu. Anneanne reçelleri mi dersiniz, ekşi mayalı mis gibi kokan çeşit çeşit ekmekler mi istersiniz, bahçeden kokup gelen zeytinler mi yoksa Ege’ye özgü otlar mı ilginizi çeker bilemedim ama özellikle ben böğürtlen reçelinin tadına doyamadım. Sunumu ile göz zevkimizi okşayan akşam yemeklerimizi anlatmıyorum bile, görmeniz lazım.

 

Tekrar gitmeyi iple çektiğim yer Herakles Butik Otel’de, ne kadar ayrıcalıklı bir memlekette yaşadığımızı her daim kulağıma fısıldayan mavinin en özel tonlarıyla konuklarına huzur saçan Ege’nin efil efil esen rüzgarına karşı içtiğim Türk Kahvesi’nin tadını henüz başka bir yerde alamadım.  Akdeniz ve Ege’ye gide gele, doğasına, insanına, kültürüne aşık oldum ve kendimi o topraklara ait hissediyorum.

Ya siz?

 

 

©2024 Anadolu Gezi Rehberi

veya

Kullanıcı Bilgileriniz İle Oturum Açın

veya    

Bilgilerinizi Unuttunuzmu?

veya

Create Account